30 Haziran 2012 Cumartesi

İpek böceği beslemek

İpek böceği beslemek
Hep okullarda yapılan bir aktiviteymiş, bana hiç kısmet olmadı! Bu yüzden sevgili arkadaşım Petek, Datça'dan getirdiği yüz küsür tane ipek böceğinin bir kısmını bana vermeyi teklif ettiğinde hem heyecanlandım hem de tedirgin oldum. Ya bakamazsak, ya ölürlerse diye. Sonra Alp'in okuluna götürme fikri geldi aklıma, öğretmenimize sordum. O da çok iyi olur deyince, bizim de 25 tane ipek böceğimiz oldu.

Sadece dut yaprağı yediklerini biliyor muydunuz? Veee devamlı yediklerini? Uyumak falan yok, acayip bir durum. Sadece ve sadece yemek yiyorlar. Aldı mı bizi bir panik? Zira dut ağacı bulmak o kadar da kolay değilmiş. Birincisi, yarattığı yapış yapış durumdan dolayı çoğu kesilmiş. Olanlar ise, havalar kötü gittiği için daha yeni yapraklanıyor. Çoğu eskiden ekildiği için ağaçların boyu çok uzun. Bu yavrucuklar bana Cuma akşamı geldi. Onları Pazartesi'ye kadar yaşatmam şart! Kendimi yollara vurdum. Kafam yukarıda epey yol katettim. Birkaç ağacı dut sandım, inanılır gibi değil. Özgürlük Parkı'nın demir parmaklıklarına tırmandım, köşedeki ağaçtan yaprak koparabilmek için. Üstelik bunca çaba, hooop, yapraklar öğlen bitmiş oluyor. Haydiii, bir daha başla. Fakat ipek böceklerinin büyümesi inanılmaz hızlı. Bu da büyük keyif. Alp ile gidip gelip kontrol ediyoruz. O da şaşırıyor, bunlar nasıl oburlar böyle diye. Cumartesi 2 posta, Pazar 1 posta (artık ağaçların yeri tespit edilmiş, hedef belli idi!)yaprak avına çıktım. Amaç ipek böceklerini salimen Pazartesi'ye getirmekti.
Niyetim Pazartesi kutuyu temizleyip okula taze yapraklarla vermekti ama yine yaprak yetişmedi. Okula giderken yolda devasa, ama bol yapraklı ve üstelik dalları aşağıya sarkan bir ağaç yakaladım. Hemen arabamı parkedip yaprakları koparttım. Kutuya bocaladım. Bu arada veli grubuna bir gece önce bir mail atmıs ve bahçe ya da mahallesinde dut olanların yardımını rica etmiştim. Bu güvenceyle okula vardım, salimen yavruları teslim ettim:) Bir velimiz sağolsun toplamış, göndermiş yaprakları. Sanırım 10 günleri daha var, sonra başlarlar kozalarını örmeye. Heyecanla onları bekliyoruz:)
Bir bilgi daha: Altına gazete kağıdı serince, yaprağın suyunu çekiyorlarmış, o yüzden o kadar çabuk kuruyormuş yapraklar. Bu yüzden en iyisi yağlı kağıt koymakmış.
Sonuç: Sorumluluk isteyen ama izlemesi çok keyifli birşey. Eminim çocuğunuz da çok ama çok mutlu olacaktır bu aktiviteden. Ama önceden dut ağaçlarının yerini bulmakta fayda var. İpek böcekleri nereden bulunur derseniz, hiçbir fikrim yok! Benim gibi bir arkadaştan belki de:))İpek böceği beslemek

Yazlık kiralamak

Bu konuyu daha önce yazmıştım ancak yine yazmak istiyorum. Özellikle Alp'in doktoru ile konuştuktan sonra..

Hatırlamayanlara minik bir giriş yapayım. Alp 1 yaşında iken, çok sağlıklı, birkez bile ateşlenmemişken, bol güneş, deniz iyi gelir diyerek, bir tanıdığın sitesinde ev kiralamaya karar verdik. 2 aylık kiraladık. Ohh ne güzel, yardımcımız da bizimle gelecekti, hep hayalini kurduğum Bodrum'da bir yaz geçirme olayını ben de yaşayacaktım.

Ev yeni boyanmıştı, yeni temizlenmişti. Mobilyalar eskiydi ama en azından minimum eşya vardı. Kendimize göre yerleştik. İstanbul'dan bir sürü malzeme getirdik, yerleştik. Derken 3.günün sonunda Alp başladı öksürmeye ve hırlamaya! Ama ne sesler anlatamam. Biz Alp'in üşüttüğünü düşündük. İstanbul'daki dr'umuz Yıldız Hanım ile konustuk, onun önerdiği bir isme gittik. (Hastanelere gitmeyi hiç sevmiyorum, çocuğa gereksiz testleri dayıyorlar para için). Doktor dinledi dinledi, hiçbirşey bulamadı. Göğsü temiz, boğazı temiz. Ama hırlama devam. O anda alerji olabileceğini düşündü Yıldız hanım. (uzaktan) Evden biraz uzaklaşıp deneyin dedi. Evden bir otele çıktık. Alp'in hırıltısı birden kesiliverdi. Öksürük de öyle. Durum öyle olunca anladık kı, evde ya görünmez küfler ya da ev akarları var. Alp de hiç alerjik değilken, birden uyuyan canavar uyandırıldı ve alerjik oluverdi:(
Evi hemen boşalttık. Bir daha öyle bir maceraya girmemeye tövbe ettik. Eğer bebeğiniz varsa sakın bilmediğiniz birisinin evini tutmayın. Yıldız Hanım, bu olayın başkalarının da başına geldiğini söyledi. Hele bir bebek hastanelik olmuş, hem de aile evinde. Bütün kış kapalı kalan evler maalesef böyle sonuçlar doğurabiliyor, hele de bebek alerjik bir bebekse. Çocuğumuza iyilik yapalım derken kötülük yaptık, uyuyan alerjiyi uyandırdık.
Aklınızda bulunsun...Yazlık kiralamak

Hülya Sonugür doktorluğu bırakıyor!

Bu haberi bloguma bırakılan bir yorumla öğrendim. Çok üzüldüm. Benim bildiğim kadarı ile böyle başka doktor yok. Hülya Hanım'a kızını düzenli götüren bir arkadaşım, onunla uzun uzun sohbet etmiş. Nedenleri şöyleymiş:

1- Bakanlık muayenehanelerin değişmesi için birtakım düzenlemeler getirdi. Bunu yapmayan doktorlar Ağustos ayında kapılarını kapatacak. Bu düzenlemelere uymak çok kolay değil. Türkiye'de doktorlarımızın %95'inin muayenehaneleri mesken olarak yapılmış olan apartmanlar içinde. Hem asansör kapısı hem sokak kapısı genişliği konusunda getirilen normlara uymaya imkan yok. Bu amaçlı yapılan binalar bulmanız lazım ki bu çok zor. Bu yüzden, muayenehanelerini kapatacak olan çok doktor olacak sanırım. Birtek dişçiler istisna diye duydum.

2- İşin bir de diğer tarafı var. Hülya hanım bütün aşılara ve ilaçlara karşı, ilaç şirketlerine karşı. Böyle olunca da hedaf tahtası olmuş durumda. Bu olaylarla boğuşmaktan sıkılmış. Artık kendi kabuğuna çekiliyor.

Ben gerçekten çok üzüldüm, böyle aykırı seslere her zaman ihtiyacımız var. Çok konuşan olmuş sanırım ama kararı kesin. Umarım onun gibi birisi daha çıkar yakın zamanda.Hülya Sonugür doktorluğu bırakıyor!

Uyku problemleri için danışmanlık

Uyku ile ilgili ilk bilgilerimi aldığım, İstanbul'da bulunan IPC, uyku eğitimi ve problemleri ile ilgili derslere başlamış. Çok sevindirici bir haber bu. Türkiye'de bu işi ciddiye alan kurum, doktor, psikolog görmedim, duymadım. Eğer probleminiz varsa bu konuda yaptıkları derslere gitmenizi tavsiye ederim. Kişiye özel seanslar da yapıyorlarmıs. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.Uyku problemleri için danışmanlık

Au Pair ile yaşantı-Son bölüm

Yarın au pair'imiz gidiyor. Hepimiz çok alışmıştık varlığına. Şansımıza sempatik bir kız ile karşılaştık. Toplam 6 hafta geçirdik beraber. Son durum nedir derseniz:

Alp basit soruları anlıyor.
Basit cümleler kurabiliyor.
Bir sürü İngilizce şarkı ve tekerleme sıralıyor.
Hani öyle bir his içindeyim ki, 2 ay daha olsa şakır şakır konuşacakmış gibi geliyor bana!

Au pair ne yaptı derseniz, sabahtan akşama kadar Alp ile konuştu, oyun oynadı, şarkılar söyledi. Yani standart bir kreşte vakit geçirirmiş gibi vakit geçirdi. Tabii bu durum bizim Montessori eğitimini biraz ters etkiledi, ama sanırım okul açılınca düzelir. Montessori'de birebir ilgi az. Çocuk serbest bırakılıyor. Kendi kendine yetmesi öğretiliyor. Okul kapandığında öyleydi, şimdi devamlı ilgi bunu bozdu.

Au pair'in şartlarını soran var:
Bu anlaşmanıza bağlı. Sadece cep harçlığı isteyen de var, belli bir para isteyen de. Erken davranırsanız önceki kategoriden bulmak daha kolay. Mutlaka yatacak yer ve bütün yemeklerini vermelisiniz. Hatta aileden biri gibi davranmanız lazım. Yol parasını da veriyorsunuz. Çok ucuz bir deneyim olmamakla beraber, ben özel ders alsa ne olur mantığı ile hareket ettiğimde bize çok daha ucuza geldi. Amerika'dan geldiği için yol parası çok tutuyor tabii. Bunu çok bulanlar İngiliz au pair bulabilir. Ben özellikle Amerikalı istedim, İngilizler biraz daha çılgın geliyor bana. Ön yargı tabii. Tanıdık birisini bulursanız en iyisi o olur.

Bu arada bir bilgi: 3 ay içinde Alp bütün bunları unutabilir. O yüzden buradan yabancı birini bulup haftada bir oyun oynatmayı planlıyorum. Böylece bilgiler taze kalır. Çizgi filmleri de İngilizce seyrederse, sanırım daha iyi olacak.

Seneye yine almak istiyorum. Alp de çok mutlu oldu. Umarım yine böyle sempatik birine denk geliriz:)
Au Pair ile yaşantı-Son bölüm

Garip hastalıklara bir yenisi eklendi...

Dün akşam üzeri Alp birden bacağının üstüne basamamaya başladı. Bacağı uyuştu sandık. Zaman geçtikçe bu durum arttı, bazı durumlarda sancısı olmaya başladı. Yatınca geçeceğini umduk. Ama uyuyamadı. Kalçasında bir sorun vardı ve her döndüğünde ağlıyordu sızıdan.

Haliyle ödümüz patladı. Sabah ilk iş doktorunu aramak ve ortopediste gitmek oldu. Amerikan Hastanesi'nde tanıdık bir doktora gittik. Meğerse, çocuklar bir enfeksiyon geçirdikleri zaman, kan yoluyla bu enfeksiyon kalçaya inip orada Şm yapabiliyormuş. Birleşim yerindeki sıvıda bir artış var. Bu yüzden de üstüne basamıyor. Buyrun size gizemli bir durum. Hastanede ultrason ve röntgen yapıldı, kanda enfeksiyon taraması yapıldı. Kan değerleri çok az yukarıdaydı. Ultrasonda sıvı artışı tespit edildi. Şu anda tek yapılacak şey beklemek. 1 haftaya kadar geçermiş. Geçmezse iğne ile sıvının çekilmesi gerekiyormuş.

3 saat sonra eve geldik. İşin ilginç tarafı Alp artık daha iyi, yere daha sağlam basıyor:)
Bu arada hergün hastaneye gidip ultrasonla kalçasını takip edecekler, hergün azalmayı takip edecekler.

Aklınızda bulunsun, sizin de başınıza gelebilir.
Garip hastalıklara bir yenisi eklendi...

İstanbul Akvaryum

Dün, oldukça yeni açılmış olan Florya'daki İstanbul Akvaryum'a gidelim dedik. Yeri çok güzel, tam deniz kıyısında konumlanmış. Belediye kendisi açmış. Biletler epey pahalı. 3 kişik, 4kişilik aile paketleri de var. Bilgileri buradan alabilirsiniz. Ama yine de orta gelir grubunu sarsacak rakamlar çıkıyor ortaya.

Gelelim mekana. Otopark'a giriş paralı. Üstelik saat hesabı yapıyorlar. Otopark Şmesi ise, biletleri aldığınız gişeden yapılıyor. Hal böyle olunca da, geziniz bittikten sonra, bir daha sıraya girmeniz gerekiyor. Halbuki bunu sabit bir ücret yapsalar (hatta bedava yapsalar, zaten bir dünya para Şniyor ve dünya yol gidiliyor oraya ulaşmak için) o da giriş biletini alırken Şnebilse, ne kadar rahat olacak. Kapıda valet de var, ama biz vermedik, ücretini bilmiyorum.

Biletinizi gösterip ana mekana girdikten sonra, bir bağrış çağrış içinde sizi fotoğraf çekilen tek sıraya sokuyorlar. (Arkanızda balıklar olan bir resminiz oluyor almak isterseniz.) Bu da ayrı bir hikaye. Öyle bir havada yapıyorlar ki, sanırsınız mecbursunuz o fotoğrafı çektirmeye. "Lütfen tek sıra olalım, bu sıradan ilerleyelim!"
"Hayır, biz bu sıradan ilerlemek istemiyoruz, fotoğrafımızın çekilmesini istemiyoruz, biz yolumuza devam etmek istiyoruz" deyince bir affallıyorlar. Kimse böyle bir seçeneği olabileceğinin farkında değil maalesef. (Aynı durum Forum Akvaryum'da da var maalesef.)

Neyse, biz atipik ve böyle şeylere sinir olan aile, aynen yukarıdaki sözleri söyleyip yolumuza fotoğrafçının arkasından devam ettik, bundan güç alan arkamızdaki birkaç aile de aynen bizi takip ettiler. Yaşasın özgürlük!

Bundan sonra oklarla yönlendirildik, geçişler güzel yapılmış. Bu akvaryumun özelliği tematik olması. Yani İstanbul, Marmara Denizi, Ege Denizi, Akdeniz, Kızıldeniz, Süveyş Kanalı gibi yerlerden ve o yörenin balıklarından ilerliyorsunuz. Çok çok büyük akvaryumlar, yurtdışındakileri aratmıyor. Dünyanın en büyük tematik akvaryumu diye bir iddiaları var. Ben en büyük akvaryumu yurtdışında görmüştüm, hala öyle mi bilemiyorum. Monterey'de idi (Kaliforniya) çok keyifli, enteresan bir yerdi. Tabii ki okyanusta olmasının avantajı ile inanılmaz çeşit balık vardı. Hele bir deniz anası bölümü var, anlatılmaz, inanılmaz etkileyici. İster istemez, çok iddialı olunca buradakiler, insan oralar ile kıyaslıyor.

Akvaryumlar kocaman, geçişler çok iyi ama yine de oturmayan, olmayan birşeyler var.
1- Balık çeşitleri çok az. Forum'daki akvaryum daha zengin.
2- İnanmayacaksınız ama akvaryumun içindeki kahverengi "deniz bitkileri" maalesef koli bandı gibi birşeyden yapılmış. Işık vurunca feci bir şekilde sırıtıyor. Acaba bu kadar zor mu hakiki bitki koymak? Gerçekten merak ettim . Hayır, zorsa kabul edebilirim ama bari böyle parlak olmasa. Türk versiyonu Star Wars filminde, ışın kılıcı olarak florasan lamba kullanmaktan farkı yok maalesef!
3- Aralara tuvaletler serpiştirilmiş ama maalesef hepsi 1 kişilik. Her tuvaletin önünde feci kuyruklar, bir türlü giremedik. Üstelik kağıtlar bitmiş, yerler pis, kutular taşıyordu.
4- Amazon ormanları yapmışlar. Burada balık çok çok az. Yapay kocaman ağaçlar var, bunu anlayışla karşıladık, ama nedense ağaçlara gövde yapmışlar , tepesini koymamışlar. (Keşke fotoğraf çekseymişim), tepesi dümdüz bir yapay ağaç gövdesi. Tepeden habire buhar yapıyorlar, nemli ortam için ama insan bunları bir saklar. Hayır, bütün borular ortada, inanılmaz komik. Fabrika bacası gibi tütüyor.

Hiç mi iyi şey yok? Elbette var. Bir kere çok güzel cafe'ler yapmışlar. Bir tanesi Emirgan Sütiş idi. Denize nazır, çok güzel dekorasyonu olan biryer. Orada oturup tatlı yedik, çok da sevdik. Mekanlar geniş, hiç daralmadık. Bazı balıkları özel bir yere koymuşlar, çok kalın, küre şeklinde bir mercek yerleştirmişler. Kaç katı büyütüyor emin değilim ama sanırım en az 5-6 misli büyütüyor, onlara o kadar yakından bakmak çok eğlenceli ve ilginç. Güzel bir hediyelik eşya dükkanı da var, daha da para harcamak isteyenler için. Belki zaman içinde balık çeşitleri daha da artar. Benim oyum yine de Forum'daki akvaryumdan yana. Buranın daha gelişmeye ve çeşitlenmeye ihtiyacı var diye düşünüyorum.


İstanbul Akvaryum